Ölüler Günü Maskesi

18 Ocak 20234

Motive

Merhaba;

Hanımla güzel bir akşam geçirdik Beşiktaş’ta, şimdi de Fatih Hoca’mın hatrına PAO maçı izliyorum. Aslında bir geceden alınması gereken maksimum verimi almış olmam gerekirken eve geldiğimizde Selin’in aldığı ölüler günü maskesi işlemeli rakı bardağında bira içmeye başladığım için haybeye bir yazı yazmak istedim.

Bu bardakların işlemelerini gerçekten çok seviyorum. Altı çiftten oluşan setin altısında da ayrı birer maskeye ait işleme bulunuyor. Hepsinde ayrı ayrı bir şeyler tüketmişimdir ancak her seferinde aynı bardaktan içtiğimi düşünüyorum. Benim aklım ölüler günü maskelerinin ayırdına varmaya yetmiyor. Zihnimin hududunu bulmuş gibi içiyorum tüm içkileri bu bardakları kullandığımda. Akşamları her bardağın aynı olduğuna emin gibiyim ama sabahları bulaşık makinasından çıkarırken hepsinin farklı çıkıyor olması bazen zoruma gidiyor. Anılarımda da bunu yaşadığım oluyor. Bana dert gibi gelen günlerin en ince ayrıntılarını hatırlasam da güzel günlerin hepsi yalnızca birer “güzel gün” gibi geliyor. Derdini çözmeye niyetli olarak bitirdiğim günlerin sayısı detayların hatırlanmasına karşın bir önem teşkil etmiyor. Aksine güzel günlerin kategorizasyonu diye bir şey bulunmuyor zihnimde.

Şu anda işsizim, pek de bir derdim yok bu konuyla ilgili. Kayda değer yatırımlar ve en önemlisi muhteşem bir evlilik yaptığımı söyleyebilirim bu husus özelinde.

Ha, bana soracak olursanız her konunun cevabına muhteşem bir evlilik yaptığımı söyleyebilirim ama bugünün konusu işsizliğim. Evliliğim bana hayatımı gönlümce yaşama özgürlüğümü veriyor ki aynısını eşime sağlamak için de her günümde gayret ediyorum (Sanıyorum hanımım da bunu reddetmez *swh*) Sağolsun canım eşim “sikter et hepsini, ben sana bakarım” dediği için deve güreşiyle geçimini sağlayan iç egeliler gibi takılıyorum. Bakalım bu işin ucunu nereye kavuşturacağız. Acımdan öleceğimi düşünmüyorum.

Neyse, toplama bir yazı olma yolunda ilerliyor bu yazım da.

Birazdan temiz çarşaflarda uyumaya gideceğim. Takıntılı ablamız Roza vesilesiyle bunu yapacağım. Kendisi öykü kitabımdaki önemli bir karakerin isim annesi. Henüz kitap ortada yok ama karakterimiz ve geçmişi hazır. Tane tane, gıdım gıdım deniyorum kitap yazmayı. On senenin sonunda bugün de söyleyebilirim ki “Umuyorum yazdığım bir kitabı yayınlayabileceğim”

Öyle işte, yarın ve öbür güne ait iş görüşmelerim var. Her şeyin güzel olmasını dilemekten başka elimden bir şey gelmiyor. İnandığım bir kariyerin inanamadığım sonuçları neticesinde bu günlerimi yaşıyorum. Artık aksini ispatlayana kadar kimsenin orospu çocuğu olmadığına inanmıyorum. İnsanoğlu ne yazık ki çiğ süt emmiş be kimsenin beni sevmek için durduk yere bir sebebi olmuyor. Bu sebeple ben de artık kimseyi sevmek için gayret sarf etmiyorum. Şimdilik bu kadar.

İyi geceler.

Kemal 🙂

Dört duvar ve karımı darlamak, hayalimdeki hayat buymuş meğer.

28 Kasım 2023

Merhaba,

Eğer Kuzey Avrupa ülkelerinde yaşasaydım ruhsal çöküntü sebebiyle işimden bir müddet iznimi isterdim. Yıllardır her türlü duygusal ve ruhsal durum yüzünden destek aldım, testler yaptım, ilaçlar kullandım ama hiçbiri buna benzemiyordu. Yanlış anlaşılmaya mahal vermeden yekten açıklamasını yapayım, bütün bu sürecin tek sorumlusu aktif çalışma hayatı. Yoksa evim ve canım karım başta olmak üzere, geniş ailem, merak ettiğim şeylere karşı araştırma hevesim falan hepsi çok güzel varlığını devam ettirebiliyor. Hatta iş hayatım bile yılların ardından ilk kez bu denli pozitif bir yolda ilerliyor, iş arkadaşlarımı ve bana yaklaşımlarını benimsediğimi rahatlıkla söyleyebiliyorum. Fakat tek bir sorun var;

Sabahları iş için uyanmak ve ertesi gün için uyumak istemiyorum.

Bunun haricinde uyumakla ilgili bedenimde hiç mesafe barındırmıyorum, aksine tertemiz uyumak istiyorum. Tek problem, artık uykum geldiği için uyumak ve uyku yettiği için uyanmak istiyorum. Bunun ardından yine son kahvaltısıymış gibi hazırlık yapan karımın karşısında “hayatsızım” kahvesi eşliğinde kahvaltı yapıp, pencereden park eden arabaların arasındaki mesafeleri incelemek istiyorum. Sonra evde yapmam gereken şeyleri yapmak, uzatma kablolarını duvara sabitlemek ve en önemlisi Eylül’ü yeni zihni sinir fikirlerimle darlamak istiyorum. Ekran göresim yok, yol göresim yok, kalabalık insan göresim hiç yok.

Dört duvar ve karımı darlamak, hayalimdeki hayat buymuş meğer.

Tabi bu işin dönemsel çöküntüsü. Yapmayı sevdiğim bir işi sevdiğim ritimde yapabiliyorum. Ama yoruldum sanırım, kendimi kendime ifade edebileceğim şekilde dinlenmek istiyorum. Hangi şarkıları sevdiğimi bilmiyorum mesela artık. Müziği keşfetmek istiyorum yeniden, para kazanılıyor ama doğru şekilde harcayabilmek istiyorum. Salak salak şeyler satın alıyorum, ipini koparana bağış yapıyorum, ekrana çıkanı izliyor ve genel olarak beğenileni dinliyorum. Bunlar benim zoruma gidiyor.

Bu kadar.

Kemal 🙂

Yarınlara Umut Bağlayanlar Serisi: Serfoş vol.39 / Ceren

Eforum sıfır. Ben bu hayatı yaşamakla müjdelenmişken yaşananların şikayet edilebilirbir tarafı olması çok zoruma gidiyor. Motive dineleyerekk, alkol almak, kendimce hayata karşı bir parantez oluşturmak bana tamamlanmış hissettirirken yaşananlar ister istemez önüme geçiyor. Bugün Cero’nun doğum günü. Her derdimizin dermanı olmak için kendini bu denli paralayan bir insan olması bile bir şansken, ukalaca davranmak zoruma gidiyor tekrardan. Aklında kalıp da “yapayım mı” diye sorduğu her şey sanki yarın bir gün karşıma gelecek gibi hissediyorum. Babacan tavrımın önüne geçemiyorum.

Hayatımdaki en büyük şansım olan karımın en sevdiğim eşantiyonu olan Ceren ile ilgili bir yazı yazacağımı düşünmezdim bugün. Ki Ceren benim lisa arkadaşım aynı zamanda. Her kararına ister istemez kefil olacak pozisyonda, her hareketinin garantörü olacak kıvamdayım. Seviyorum şahsen onu. Düğünüme ve hayatıma sarf ettiği efor, karıma sağladığı konfor ve bana olan sahipleniciliği hayatımdaki en kabul edilebilir konfor diyebilirim.

Neyse işte.

Kötü kötü sarhoş olmuşken Ceren’in de doğum gününü atlayacak değilim. Avize gibi giyindiği ve eşgal sıfatıyla varlığını sürdürdüğü günlerimize sağlık olsun taa bu günden. Ben hanımımı Ceren’den aldım, hanımı alırken de ister istemez onu da aldım hayatıma.

İyi ki beni sahiplendi, iyi ki var. Varlığıyla çok mutluyum.

Beni hayata karşı daha değerli kılmaktan vazgeçmez umarım.

Nice birlikte senelere inşallah.

Kemal 🙂

Yayınlara Umut Bağlayanlar Serisi: Serfoş vol.XLVIII Hanım Kulağımda

Eskiden bana ait bir şeyler vardı. Kendi nefesimi alır, kendi derdimi yaşardım. Şimdi bambaşka bir hayatin içindeyim. Müşterek güzelliklerin peşinde koşturuyorum, artık tek başıma dertlenmeye hakkım yok, hatta dertlenmeye bile hakkım yok.

Hanım hayatımda olduğu müddetçe; “let’s go hareketlen, sardım Marakeş’ten” tarzı bir motivasyon sözkonusu.

Tetik düşüren biriyle evlenmeyi gerçekten beklemezdim. En üst seviyede tanıdım bu hissi. Mutluluktan ayaklarımı yerden kesmesiyle meşhur biriyle yüzük takma şerefine eriştim çok şükür. En az benim kadar Gülşen ve Ziynet Sali seven birini buldum aynı zamanda.

Garip.

Bazem içip içip yazasım geliyor böyle. Kim bilir kaç seferim cümleleri bunlar. Bu da bir nevi çok sarhoş oluyorum demek btw.

Bir sürü gecenin sonundan iyi geceler.

Yarınlara Umut Bağlayanlar Serisi: Veda Ettim Sanıyordum

Vira Bismillah

Veda ettim zannediyordum usulca bu diyarlara. Öykü yazarım, kalanını da siktir ederim diyordum. Evli barklı adamın pek de gündelik blog işleriyle işi olmaz sanıyordum. Ama bardağımın dolması müsebbibiyle boşa akan her damla gücüme gitmeye başladı bir yerde. Yeterdi yazacaklarım aslında, yeter de dedim tabi ama yetmedi ve akmaya devam etti. Ta ki bugüne kadar. Bugün kendimce tutmaya karar verdim o damlaları, hadi bakalım.

İnsan, yoğun duyguların onlar gelmeye karar veriğinde esiri oluyor ister istemez, pek bir yaptırımımız yok bu konuda.

Direksiyonda hanım var, tatlı tatlı bu şarkıyı mırıldanıyor. Ben de biraz alkollüyüm. Hoş alkollü olmasam da araba kullanamam. Alkollü araç kullanmaktan ehliyetimi kaptırdım üç ay önce, hala doksan şafağım var. Araç da Martı bu arada, İzmir polisi gaddarca kesti cezamı elektrikli aracıma rağmen. Devlet babayla ilk karşı karşıya gelmem değil tabi ama üzerimde yaptırım gücünü kullandığı ilk dosya. Ben alışık değilim tabi cezalandırılmaya, benim bütün dosyalar mali olduğu için geçiştirmeyle geçiyor. Fark ettiyseniz hep bir para muhabbeti sırtımda, kucağımda, yanımda. Ben de pek seviyorum zaten parayı, dedem de çok severdi. Bu yüzden pek şaşırtıcı değil yani. Ha bu arada son iki senedir şafak saymalara doyamadım, vakitle aramdaki bu homojen birliktelik nereye varacak bakalım.

Göreceğiz.

Hanımdan ödünç bir tane sigara sardım kendime, annem okusa kahrolur. Ama insan binde bir bile olsa keyf-i veya derd-i üflemeli öyle kendince. Çok ağırıma giden şeyleri gömdüm toprak altına bu haftasonu. Bütün çocukluğum ellerimden göçüp toprak olmuş gibi hissediyorum, küreğini de ben tuttum. Bunu şahsen yapmak kendimce gurur verse bile içimdeki bir bam teli umarsızca titriyor. Çok severdim dedemi, garip seviyede iyi bir sohbeti vardı benim için. Tüm çevrem ekmeğini yedi, suyunu içti. İyi ki vardı, onu özlemekten asla vazgeçemeyeceğim. Bana insan olmayı, en önemlisi iyi bir erkek olmayı öğretti.

Dedem büyük bir Fenerbahçe’liydi bense bugün göçüp gitsem, üzerime yeşil örtü yerine sarı kırmızılısını isterim. Buna rağmen kırmazdı hiç beni. En çok Revivo transferinde üzmüştüm onu ama sonra Alex geldi, bayılırdı Alex’e. Onun sahip olmadığı şeylere sahipti çünkü Alex, gerektiği kadar koşar ama aklıyla bütün işi çözerdi. Dedem öyle değildi, hayatındaki her şeyi mesaisiyle kazanmıştı. Her şeyi fazlasıyla fedakarlık yaparak kazanmıştı ve bu yüzden bir şeylere sahip olmayı çok severdi. Evi, arabası, çiftliği, zeytinleri, zeytinyağları onun ailesinden sonra en çok önem verdiği şeylerdi. Ömrünü bi zeytinliğe harcardı fakat manzarasını beğenmezsek en fiyakalı çakmağıyla ateşe verirdi hepsini bizim için. Bir erkek için daha iyi bir rol model olamaz. Sürpriz yapıp gelmemizi hiç istemezdi, bize ait olan çikolata dolabını doldurmuş olmak istedi hep biz daha gelmeden. Çünkü o dedeydi ve biz istemekle, o vermekle yükümlüydü. Bir ömrü daha olsa, safi boşa harcanacak günlerimiz için bile verirdi bize. “Torunlarım biraz daha eğlensin ve günleri güzel geçsin” hevesiyle yapmayacağı şey yoktu. Sevgisiyle büyümenin verdiği duyguyu ve bu özgüveni bir tek baba sevgisinde gördüm. Ama babam bile bugün kendinden bahsetmemi istemez. Herkes için “aile nedir ve nasıl sevilir” örneğiydi. İyi ki vardı ve iyi ki onun varlığını üzerimde taşıyorum.

Eşimi istemeye giderken dünyanın en uyuz insanıydım, Eylül’ü benim için babamın istemesini istiyordum. Baba sevgisinde bir dünya markası olduğumdan buna çok heveslenmiştim. Ama babam bütün soğuk kanlılığıyla “hayır oğlum, bize saygı göster” tavrını takınmıştı çoktan. Ben de her delikanlı gibi babasının sözünü dinlemiştim. O gün dedem duymayan kulağına rağmen beni ve Eylül’ü ne kadar sevdiğini ve bizi ne kadar yakıştırdığını defalarca anlatmıştı. O gün babamın gözündeki mutluluğu ve hevesi asla unutamam, dedem adına o kadar mutluydu ki. Sanki bana kız istenmesi için değil de dedemin kız istemesi için gelmiş gibiydik. Hayata karakter koyan erkeklerin arasında “acaba kızı bana verecekler mi” telaşındaydım o gün ama sonra sonra anladım bütün hikayeyi. Babam oğlunun kız istemesinde eşinin babasının rol almasına izin vermişti ki babam dünyada kız istemeyi en çok hak eden insandır… Buna rağmen dedem “kırk yıllık İstanbullu” olarak eylül’ü bana aldı. Allah bu günün hayırlı tekrarları için bana oğullar, babama da uzun ömürler versin. Herkesin ve her şeyin değeri onlar kaybedildiğinde anlaşılıyormuş. Bugün babam sayesinde dedem konusunda çok mutlu bir insanım.

Bu güzel evin en sağlam temellerinden biri dedemdir.

Ben de en nihayetinde dedemin mesaisi, babamın aklı derken keyfimce yaşayabilecek bir adam oldum. Güzel ivmeli bir kalıtsal kalkınma diyebiliriz bu duruma. Dededen toruna taşınmış daha az dert ve daha çok refahın sefasını sürebiliyorum. Çok mutluyum.

Ama dedemi kaybettim.

Ellerimle koydum toprağın altına.

Hiç yakıştıramadım koca Ali Eski’ye.

Ama o benim dedem olduğu müddetçe her şeye ben değil o karar verirdi.

Yaşadığın her günle gurur duyuyorum dedecim ve umuyorum ki bu sene siz değil biz şampiyon olacağız.

Ben de böyle bir delikanlıyım.

Kemal 🙂

Evlilik.

Evlendim,

Dünyanın en garip hali evlilikmiş btw.

Allahım’a bin şükür, rabbim en güzeliyle sınadı beni.

İnsanın ikiz kardeşini seçebildiği bir halmiş gibi yaşıyorum evliliğimi. Çok şükür ki hanım da öyle yaşıyor.

Çok güzel, rabbim isteyene de versin.

Saygılarımla.

Kems 🙂

Tüm soldurduğumuz çiçeklere iliştirdiğimiz notların sonuna attığımız gibi imzalayacağım bu yazımı.

14 Temmuz 2022

Merhaba;

Aylardır yazı yazmıyorum, pek de eksikliğini hissetmedim. Bugünü özel hale getiren şey hanımın doğum günü olması. Doğum günü, bloğumu; varlığı da hayatımı özel bir yer haline getiriyor. Onu çok seviyorum, bu denli bir eser için annesi ve babasına bugün özelinde tekrardan teşekkür ederim.

Aslında yazı bu kadar. O hayatıma girdiğinden beri bu netlik dışındaki her şey lafügüzaf geliyor. O bundan çok rahatsızlık duysa da yemin ederim bu konforun dışına çıkmak hiç içimden gelmiyor. Hayatımın en büyük konforu, özellikle dünyanın en basit konularında onun yön vermesini beklemek, büyük nimet çok şükür. “Şu nasıl olacak, bunu nasıl yapalım” tarzı basit sorularla günümü gün ediyorum.

Çok büyük şansımsın hanım kişisi. Varlık içinde yokluk çekip, gecenin bir vakti dönerciden çay istediğimde ağzımdan çıktığından beri bu hanım klişesine bayılıyorum. Ama en çok sana bayılıyorum.

Mesela küçükken de en büyük hayalim elleri tütün, dudakları şarap kokan, siyah tank elbise giymiş sohbetli bir hanımefendiyle birlikte olmaktı. Yalnızca hanımefendi kısmında fire vermiş olmak bence göz yumulabilecek bir durum bu başarıda. Keşke herkes benim kadar istikrarlı hayalini hakikat haline getirebilecek kadar kısmetli olsa. Çünkü ben en güzel hayalimin yüzünü güldürebilme şansına sahip oldum bu hayatta. Sana sahip olmanın ne kadar büyük bir mutluluk olduğunu sabaha kadar denesem de anlatamam. En güzel yanı da bu mutluluğun insana bildiği dili bile unutturması heralde.

İyi ki doğdun, iyi ki yanımdasın hanım kişisi.

Sana büyüklü aşığım.

Tüm soldurduğumuz çiçeklere iliştirdiğimiz notların sonuna attığımız gibi imzalayacağım bu yazımı 🙂

K.

Yarınlara Umut Bağlayanlar Serisi: Serfoş vol.XLVII Olmamalı

Böyle içip içip drill yapmayı çok isterdim.

“Tadım yok,

Tadım yok,

Tadım yok.” diyerekten şarkıya girerdim keyfimce.

Yaklaşık iki buçuk sene önceydi, Stormzy daha yeni yeni Vossi Bop diyordu. Onun öncesinde de Sage, Gas Pedal diye diretirken anladım ki benim rap müzik sevdam şeklen bir değişime uğruyordu. Çok bellendirmesem de yavaştan İngiliz Drill’ine kayacak gibiydim. Çok şükür ki bu güne geldik ve Batuflex çıktı. Seveni var veya yok bilmem ama benden daha fakirken de kendilerini dinlerdim. -Bu konu benim için gurur sebebidir bu arada- Artı olarak, trap kültürünü çok sevsem de bir türlü bayılır pozisyona gelemiyordum ve baktım ki yurt toprağında bu iş oluyor gibiydi ve ben de drill müptelası olurum, hemen damladım konuya. “Niye anlatıyorum” sorusuna gelirsek, mutluyum yani ve budur benim için.

Gerçekten yirmi beş kuruşla günlerimi geçirdiğim ve tek dal West Ice‘ı aynı sayıdaki çayla dört kişi döndüğüm günleri bana hatırlatarak olduğum kişiden gurur duymamı sağladı bu müzik türü ki ben bu blogu yaklaşık on senedir yazıyorum ve okuyan benim o dönemlerime hakimdir. İyi kötü bu günümüze geldik vallahi.

Her şeyim var ve çalışmamı gerektiren bir gelirim ve gerilim yok, kendimle gerçekten gurur duyuyorum. He’ bu yarın böyle devam etmeyecek belki ama bu yaşıma geldiğinde herhangi bir atölyede malını bekleyen tüccar olma hayali kuran liseli ben için çok büyük bir ilerleme durumu bu benim için.

Neyse,

Bildiğim tek şey gerçekten bu. Birlikteliğim, evim ve gerçek bir hayatım var. Yirmi yedi yaşındayım, o yaşlarım için bundan daha fazlasını hayal edemezdim. Milyonların peşinde koşmak yerine gerçek bir hayat inşa ettim kendime. Çevremin emeği benden kat be kat fazla olsa da ben olmasam olmayacaktı, bugün beni övüyoruz. Malum vatan görevinden geldiğim beri ihtiyacım var sanırım buna, insan gibi ve özellikle kendim gibi hissetmekten çok uzaktayım. İçeride bir yerlerde, belki de çok fazla derinde beni bekleyen biri var ve onunla buluşmak zorundayım.

Lvbel C5 gibi konuya girip “Kems eşittir çiçek, kafalar fişek. Manitam ipek gibi babacım, of!” demek hatta haykırmak istiyorum ama ritmim buna uygun değil.

Her neyse konuyu kapatıyorum, delikanlı adam Arko tıraş kolonyalarından gri olanı kullanır ve Jack Jones giyimiyle birlikte saatlerine para harcar. Hayatına pusula belirlediği hanım ve onun beğenisi için yaşar, bir bok yese bile çamura yatıp suların durulmasına fırsat verir. Çözüm itaat ve askerde verdiği sözlerden geçer.

Babam gibi konuşmaya başladım,

Benden olacak gibi.

Yarınlara Umut Bağlayanlar Serisi: Serfoş vol.XLVI Buldumcuk

Yazacak en ufak bir şeyim yok. Keyfe keder kimonomu giymiş, hafif viskili bir halde yazıya oturdum. Aynı keyfe kederlik seviyesinde Kendrick Lamar dinliyorum, mutluyum çok şükür. Her şeyim yerli yerinde yani. Güzel bir içmek hali, herkese tavsiye ederim. Bu yazı pek de yokmuş gibi davranacak ve kısacık yazacağım.

Bugün hanımla “Buldumcuk.” isimli bir fotoğrafımı paylaştım bazı sosyal mecralarda, bu beni ziyadesiyle mutlu etti. Metro durağında anlık bir biçimde, onun aklına gelmesi sonucu oluşan bir fotoğraftı ve çok tatlıydı. Kameraya bakar vaziyette, yan yana ve zamanlayıcıyla çekilen bir fotoğraftı ve bence çok tatlıydı. Üçüncü nesil müzik yapan delikanlıların albüm kapaklarına benzeyen bir fotoğrafım oldu benim de, gerçekten mutluyum. Gayet de içime sindi.

Beni bu müziğe bağımlı kılan Atlanta Bankhead’li rap sanatçısı T.I.’ın şivesiyle dillendirebileceğim gibi “I got errrthing tonight.” Misafirlerim mutlu ve uyuyorlar, loş ışıkta vanilyalı mumlarım burnuma bayram yaşatıyor ve Famous Grouse onlarca yıllık dostluğunu yanımdan eksik etmiyor. Kendimi hareketsiz bırakacak kadar yorganım var ve üst üste örterek yattığımda beni çok mutlu ediyor.

Çok şükür.

Yazının başında belirttiğim gibi, bu yazı pek de yazılmamış gibi davranacağım. İhtiyaçlarımızı dört kollu bir canavar olarak çözebildiğim bir dönemdeyim. Böyle bir dönemi yaşamaya ihtiyacım varmış belli ki. Kendimi pek de bilmediğim yerlerde buldum. Dualarımın sonucu rabbimin görünmezinden verdiğini hissediyorum. Meğer her şey burnumun dibindeymiş, bir kokunun kaynağı hariç nefes almama bile gerek yokmuş.

Şimdilik iyi geceler diliyorum. Dünyanın en büyük rap sanatçısının yazdığı gibi:

If I take another one down I’ma drown in some poison abusing my limit”

Askerden gelmiş gibiyim.

1 Şubat 2021

Melike Şahin

Merhaba;

Son yazıma bakıp gülmemek elde değil. Tam olarak dokuz ay on yedi gündür yazı yazmıyorum, ne tutarlılık ama. Azıcık daha dişimi sıksam bir seneye tamamlayacakmışım belli ki arayı ama bugünden yazasım geldi. Kendi evimdeyim-evet- ve viski içiyorum-haliyle-, bu sebeple neden böyle bir çılgınlık yapmayayım ki dedim ve buradayım. Güzel bir yazı olmasını beklemiyorum tabii ki ama hadi bakalım karalayalım bir şeyler.

Son yazımı yazdığımdan beri hayatımda ne değişti diye başlamak gerekirse, her şey değişti. En önemlisi aşık oldum, büyük aşık oldum hem de. Sonrasında işi bıraktım ve askere gittim. Altı ay boyunca askerdeydim. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çatısı altında acemi birliğimde Kütahya, usta birliğimde Batman’da askerlik görevimi ifa ettim. Ne kattı veya ne götürdü kısmıyla ilgili uzun uzun yazacağım günler olacaktır elbette ama bugün ne kadarını anlatırım veya anlatır mıyım bilmiyorum. Askerdeyken aşık olduğum kadınla eve çıktım ve evet “kendi evimdeyim” yazarken gerçekten kendi evimdeydim. Kendisi şu anda içeride yatıyor, sabah işe gideceği için uyuması gerek… Ben asker sonrası işsizlik çilemi doldurmakla meşgulüm, bu sebeple gönlümce içip haytalık edebiliyorum. Çile falan demişken öyle üzülmeli ağlamalı bir şey değil, çok şükür durumum çiçek gibi. Minyon refahım içerisinde mutluyum, çok mutluyum hatta. Belki de hayatımda ilk kez bu hayatın bana ait olduğunu bu derecede hissedebiliyorum, çok şükür. Derdiyle, tasasıyla ve en önemlisi güzellikleriyle kendi hayatımı yaşıyorum yaklaşık on gündür.

-Uykum fena halde kaçtı, havam değişti ve nasıl devam edeceğimi düşünüyorum tam kırk beş dakikadır-

Yazının göbeğinde olur olmadık bir haber aldım ve gece üç şu anda. Yani iki saniye güzellemeye de gelmiyor bu hayat, neyse. Çok şükür iyiyim, zordu ve geçti. Altı ay ciddi manada iyi bir sınavdı ve çok şükür atlattım. Kız arkadaşımın her saniyesini bana ayırması, kardeşimle birlikte annem ve babamın ilgisi beni bu süreçte delirmekten uzak tuttu. Gerçekten delirmeye çok yaklaştığım anlar oldu ama delirmedim. Bazı şafakları zor saydım, bazıları gerçekten kolaydı. Bir şekilde atlatıldı ve geri gelindi.

Geldiğimde de hanımın sürprizleriyle karşılaştım. Ben uzaktan destek olma gayretindeyken bu kadar güzel bir evin sahibi olabileceğimi tahayyül edemiyordum tabii ki. Tavşandan şapka çıkarmaya(!) varan muhteşem sonuçlarıyla on, on iki gündür içinden çıkmadığım bir eser yaratmış bizim için. Birlikteliğimizin süreciyle ilgili de onlarca yazı yazacağım haliyle, ama bu kadar kötü yazarken olmaz. Elimden çıkan en güzel cümlelerle ona teşekkür etmek zorundayım, bütün bu yazıları ona borçluyum. Yaptıkları için de değil bu teşekkür bu arada, onun yakınımda aldığı nefese bile teşekkür edeceğim. Çünkü sevgisinin ve emeğinin değerini ona hissettirmekte en az altı ay geç kaldım ve ben bu şekilde bir geç kalmayı sevmem.

Askerden gelmiş gibiyim. Gerçekten böyle bir deyim var ve insan ister istemez hakkını veriyor. Trajikomik olan malum kısmı haricinde de salak gibiyim. Etrafa saf saf bakınıyorum ve alışmaya çalışıyorum. Pandemi şartları münasebetiyle altı ay yarı açık ceza evinde yalnızca yeşilin tonlarını gördüm. Renklere, seslere ve insanlara hayran hayran bakmaktan kendimi alamıyorum. At gibi yemek yiyorum, her baharatı sanki ilk kez tadıyormuş gibi kullanıyorum. Çok şeye şükrediyorum ve bu bana iyi geliyor. Yalnızca bir şeyin özlemi beni çok üzüyor; altı ay boyunca koltuk görmemiş olmak ve rahat biçimde oturmaktan uzak kalmak beni kötü etkiliyor. Bütün gün on yedi farklı pozisyonda yatarak altı ayın koltukla olan açığını kapatmaya çalışıyorum. Bir insan bundan mahrum bırakılmamalı bence.

Ve koltuğum gerçekten çok rahat…

Şimdilik bu kadar. Yavaş yavaş adapte olacağım ve tutarlı cümlelerin oluşturduğu sıralı paragraflarla da yazı yazacağım. Geri gelmek gerçekten çok iyi hissettiriyor.

Özlemişim.

Kemal 🙂